14 Ocak 2009 Çarşamba

Yemin







Anadolu’da bir köy camisi, günlerden Cuma, köy ahalisi toplanmış Cuma namazı kılıyor. Köyün en yaşlısı olan Kör Hacı'nın bile kendisini bildi bileli, bu köyde fahri imamlık yapan yaşlı hoca minberdeydi.

Mevlüt Hoca’nın Cuma hutbesindeki konusu, komşu hakkı ve komşunun malına zarar verilmemesi üzerineydi. Hocayı çok iyi tanıyan köylüler bir yandan hutbeyi dinlerken diğer yandan da acaba ne oldu da hoca bunları söylüyor diye düşünüyorlardı.

Asarcuklugilin İdris kendi kendine ulan namussuzlar, ulan hırsızlar ne istediniz gabaklarımdan diye öfke ile söyleniyordu.

- Komşusuna ait bir malı veyahut ekini rızası dışında alan ya da bu mala zarar veren bir kimse cehennemin en alt katına gönderilecektir.

diye devam etti Mevlüt Hoca.

Cemaat:

- Allah korusun!

dedi hep bir ağızdan.

- Eyvah!

dedi Gara İsin, eyvah ki ne eyvah, iki gabak yüzünden başımıza gelene bak, boyladık cehennemin dibini diye hayıflandı kendi kendine.

- Yahu değer miydi be?

diye düşündü pişman bir şekilde Çavuşgilin Hamdi .

Mevlüt Hoca hutbenin sonunda:

- Muhterem cemaat namazdan sonra kimse ayrılmasın avluda yemin verilecek heyet huzurunda.

Bakalım nasılmış dedi Asarcuklugilin İdris, şimdi çıkar ortaya, rezil edeceğim bu hırsızı diye düşündü kendi kendine.

Namaz bitiminde dışarı çıkanları bu kez muhtar uyardı, ey ahali yemin verilecek, kimse bir yere kaçmasın!

Muhtar Saligilin Mustafaydı, Dönmegilin Halit ile Deymenci İbram da heyetteydi.

Muhtar heyettekileri musalla taşının yanına çağırdı. Taşı bir masa gibi kullanmak için, Ömerânın Memet yapmıştı musallayı Ünye taşından, çok özenmişti güzel de olmuştu.

Mevlüt Hoca da katıldı heyete, elindeki Kuran’ı bebeğini incitmeden beşiğine koyan bir baba edasıyla, gül kurusu renkli taşın üzerine bıraktı. Sonra cemaate döndü:

- Herkes yan yana dizilsin bir halka oluşturun!

dedi sonra ekledi:

- Asarcuklugilin İdris, Yalakpınar’daki tarlasından gabaklarının bir kısmının dün akşam çalındığını söylüyor,adetlerimiz belli, bunun için yemin vereceksiniz!


Sonra da yemin nedir, nasıl etmek lazım, yalan yemin etmenin insanları dinen nereye götürdüğü hakkında kısa bir açıklama yaptı ve herkesin sırayla musallaya gelip bu işi yapmadıklarına dair kurana el basarak yemin etmesini istedi.

Ustagilin Ali geldi önce:

- Ben Asarcuklugilin İdris’in tarlasından kabak çalmadığıma yemin ederim.


Sonra ahali sırayla:

- Ben Yalakpınar’daki tarladan kabak almadığıma yemin ederim,

- Ben çalmadığıma yemin ederim.

Bu şekilde iki kişi kalıncaya kadar herkes yemin etti.

Asarcuklugilin İdris bu ikisinden birisi herhalde diye geçirdi içinden…

Kimler miydi kalan iki kişi?

Gara İsin ile Çavuşgilin Hamdi.

Birbirlerini öne doğru itiyorlardı önce sen diyerek, sonuçta Çavuşgilin Hamdi geldi musalla taşından masaya, sağ elini Kuran’ın üzerine koyarak:

- Ben, Asarcuklugilin İdris’in kabaklarına elimi sürmediğime yemin ederim...

Herkes sona kalan Gara İsin’e bakarak demek İsin çalmış diye düşünürken, Asarcuklugilin İdris ise,

- Gel bakalım şimdi ne yapacaksın, boğazından parça parça çıkaracağım kabakları

diye içinden geçiriyordu.

Masaya yaklaşan Gara İsin:

- Ben Asarcuklugilin İdris’in tarlasına ayak basmadığıma yemin ederim.

demez mi?

Tüm ahali bir anda hem şaşırmış hem de rahatlamıştı, zira hırsız köylerinden çıkmamıştı.

Tüh bulamadık der kabakların sahibi. Demek ki köy dışından birileri. Haram olsun Allah cezalarını versin diye düşünüp köylülere dönerek, bu kez yüksek sesle ama mahcup:

- Ey gomşular, gusura galmayın adet işte ne yapalım

Muhtar ise ekledi:

- Sağolun ahali ben zaten köyümüzde böyle bir iş yapacak kişi olmadığını biliyordum ama örfümüz böyle, dağılabilirsiniz!
dedi.

Köylüler birer ikişer dağılmaya başladı evlerine doğru.

Biraz sonra, yolda yan yana yürüyen Gara İsin ile Çavuşgilin Hamdi etrafta kimse kalmadığından emin olunca:


- Bu hey işini eyi düşündük!
- He ya, hem de çok eyi,
- Yemin verdirecekleri aklımıza gelmişti ama!
- Eyi ettik eyii.

diye konuşuyorlardı bir yandan da gülerek.

Aslında kabakları bu iki kafadar çalmıştı,hem de yakalanmayacakları sinsi bir planla:

Çavuşgilin Hamdi sırtına bir hey (küfe) yüklemiş, içine de İsin’i bindirmişti. Hamdi Gara İsin’den çok daha yapılı ve güçlü biriydi, İsin zaten minyon sayılırdı.

Tarlaya vardılar Hamdi’nin elinde bir girebi İsin’de ise bir gedal, Hamdi girebiyle kabakların boynuzunu kırmış, İsin de gedalı takıp kabakları yanına almıştı!

İşleri bittikten sonra gerçekten de Hamdi kabaklara el sürmemiş, İsin ise tarlaya ayak basmamış oluyordu!

Böylece yalan yere yemin de etmemişlerdi.

Cehennem konusuna gelince; onu Mevlüt Hoca’ya sormak lazım ama, O da rahmetli oldu.

2 yorum:

MAVİANNE dedi ki...

merhaba ünyeli hemşehrim,
Çok güzel bir hikayeydi yukarıdaki,
tebrikler,

Fotoğraflarınıza bayıldım,
Çok güzeller

Ünyeye selamlar

Alexis dedi ki...

Uzun zamandır okuduğum en mantıklı ve en güzel hikayeleri okuduğum blogdu :) Yazılarınızı ve sizi tebrik ederim.
Özellikle baştaki 2 milyon 5 milyon taksi 15 milyon konuşmasına gülmekten öldüm :)