25 Aralık 2007 Salı

Depozito

Yıl 1985…
Aylardan Eylül…
Ünye’deyim…
Üniversite sınavına girmiş, Ünye Lisesinden mezun olmuş, sonuçta Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü kazanmışım…
Kayıt yaptırmam gerekiyor. Bunun içinse Ankara’ya gitmek…
Ankara…
Başkent Ankara…
Gitmemişim o zamana kadar Başkente, gördüğüm en büyük şehir Samsun…
Hani İstanbul olsa bir sürü tanıdık var orada yardım isteyebileceğim, ama Ankara’da tanıdık kimse yok…
Gidilecek, okul bulunacak kayıt olunacak ve barınmak için de bir yer ayarlanacak…
Kolay mı hiç bilmediğim ve neyle karşılaşacağım belli olmayan, kocaaa şehre yalnız gitmek?
Ne ile karşılaşacağımı bilmediğimden korkuyordum belki de…
Ne yapacağım, ne edeceğim diye düşünürken Hasan Abi geldi aklıma…
Hasan Abi terzi o zamanlar Ünye’de, boş zamanlarımızı arkadaşlarla onun dükkanda geçiriyoruz çoğunlukla…
Askerliğini Ankara’da yapmış, Mamak’ta…
Ankaralı sayılır bana göre…
O’na mevzuuyu anlattım,
- Ankara’ya birlikte gidelim Hasan Abi, masrafların benden…
- Gidelim lan Memet!
Rahatlamıştım. Biletleri aldım bindik otobüse…
Yolda anlatıyor Hasan Abi
- Ankara’da insan yönünü karıştırıyor
- Neden?
- Orda deniz yok ya! Gidince anlarsın.
- Allah Allah…
Neyse yol bitti Ankara’ya girdik.
Ben hala yönümü takip ediyorum…
Yönüm aklımda…
Samsun-Konya yolundan otogarın (o zamanlar şimdiki yerinde değildi otogar) olduğu yola bir köprülü kavşaktan derin bir dairesel dönüş yaptık, bende yön mön kalmadı…
Yönümü kaybettim…
- Haklıymışsın Abi
Gülerek bilmiş bilmiş:
- Ben demedim mi?
……..
Neyse, indik çorba kahvaltı faslını geçtik bir yerlerde, hatırlamıyorum bi yer de bildiğim yok zati…
Yürüyerek Tandoğan üstü Beşevler olduğunu sonradan öğrendiğim yere geldik…
Dikkatim hep yürüyüş güzergahı üzerindeki beton aydınlatma direklerinin üzerine yapıştırılmış ilanlarda:
“Re-Sa Erkek Öğrenci Yurdu, Ankara’daki eviniz, sıcak sulu, kaloriferli, nezih bir ortamda, yurdumuzda ailenizin sıcaklığını aramayacaksınız”
Her direğe yapıştırmışlar, fotokopi ile çoğaltıldığı belli ilanı…
Bu iyi diye düşündüm kendi kendime…
Elde var bir, en azından bir yurt adresi öğrendik…
Okulu aradık, bulduk, evrakı hazırladık, Şekerbank’ın uzun kuyruğundan korktuk harç yatırmak için gittik taksiyle Maltepe şubesine yatırdık, döndük kaydolduk…

İşlem tamam…
Sırada yurt ayarlamak var…
-Abi şu ilandaki yere gidelim bir bakalım
dedim…
O anda başladı işte Re-Sa hikayemiz.
Tekrar taksiye bindik o zamanlar yeni çıkmış Opel Ascona Dizel otomobiller, bazı taksiler ondan. Bekledik maksat Ascona’ya binmek !
Geldi bir tane kırmızı renkli cillop gibi …
El ettik, durdu, bindik…
- Nereye abi?
- Ulus, Anafartalar Karakolunu biliyor musun?
- Evet
- İşte oraya…
Yola düştük, ilk o zaman gördüm Ulus'daki Atatürk Anıtını…
- İyi bak
dedi Hasan Abi
- Heykelle ilgili bir şey soracağım sana iyi bak!
- Bakıyorum, baktım, ıradı heykel.
Çok dikkatli baktım ben de, oradan sapınca merakla;
- Sor bakalım
- Atın hangi ayağı havada
- Sağ ön
- Değil
- O zaman sol ön
- I ıhh
- Arka ayakları olacak değil ya abi?
Taksici çok güldü bu lafıma,
- Hakikaten ben de merak ettim kaç kere geçerim her gün buradan, hangi ayak abi?
- Hiç birisi!
dedi Hasan Abi gülerek.
Şaşırmıştım ben de. Öyle ya mutlaka bir ayağı havada olmalıydı …
Durdu taksi. Anafartalar Polis Karakolu yazan binanın önünde.
Adres öyleydi Anafartalar Polis Karakolu arkası…
Aradık bulduk, yukarı çıktık çok sevimli karşıladı bizi yurt müdürü, başladı yurdun özelliklerini anlatmaya…
- İyi zamanda geldiniz, dört kişilik odalarımızda yer var hala
Odaları gezdirdi bize, yeni boyanmış temiz zira kimse kalmıyor daha.
Geldik para meselesine kaç lira ödeyeceğimizi sordum
- 15.000 lira aylık
dedi 20.000 lira da depozito istiyor…
- Formalite amacıyla
- Ben zaten uzun kalmayacağım, yurt çıkacak
- Yurt çıkınca veriyoruz zaten geriye
anlaştık…
Sözleşmeler imzaladık, bir kağıt da depozito için uzattı…
- Bunu da imzala
Okudum dokuz ay müddetince yurtta kalınmazsa ödenen depozitonun iade olunmayacağı yazıyordu kağıtta, imza edince aksi halde hiçbir talepte bulunamayacağım anlamına gelen bir belge …
- Ya burada böyle yazıyor?
- Formalite o formalite, ayrılırken ödüyoruz
- !!!
Yok ki başka çare akşam oldu zaten geri döneceğiz Ünye’ye, ne olursa olsun dedim çaktım imzayı…
Artık barınma diye de bir problemim kalmamıştı, şükrolsun…
Odalara tekrar baktık bir odayı belirledik, bavul ve yorganı al gel kaldı geriye…
Ayrıldık yurttan hemen, yanı Ulus çıktık meydana Hasan Abi:
- Gel seni yürüyen merdivene bindireyim
- Binelim abi
Şimdilerde çok komik gelen bu diyalogdan sonra vardık Anafartalar Çarşısına…
Duymuş ve filmlerde görmüştüm, ama hiç yürüyen merdivene binmemiştim …
Bindik merdivenlere biz durduk, merdivenler yürüdü…
Harika bir şey bu…
Katları dolaştık, tekrar bindik…
Helal olsun bunu icat edene!
Aferin…
Oradan heykelin ayaklarına doğru, gerçekten hepsi yere basıyor mu bakışı attıktan sonra eski meclis, Ankara Palas, 19 Mayıs Stadyumunun yanından geçip gar, sonra da otogara vardık ilk otobüse bindik…
Ohhhh bee…
Kolay mı bir sürü iş hallettik, bir de yürüyen merdivene bindik, atın ayaklarını kontrol ettik…
Çok büyümüştü gözümde kayıt işi çook, ama bitti şükür…
Gece yarısı indik Ünye’ye zira Trabzon arabasıydı el salladım arkasından güle güle otobüs…
Ünye beni hemen tanıdı.
- Naber lan Ünye?
dedim cevap yok tabii belki de küsmüştü, anladı onu terk edeceğimi herhalde…
O beni eski ben sanıyordu hala, ama artık yürüyen merdivene bile binmiş birisiydim karşısında, yürüyüşüm bile değişmişti belki de…
Ama o bunu bilmiyordu….
Devrisi gün ballandıra ballandıra anlatıyorum Parkta arkadaşlara, bir günlük kısa Ankara hatıralarımı uzun uzun…
Adem geldi o ara, O da Ankara da bir okul kazanmış, ama kayda gitmemişti daha, ona da aktardım tecrübelerimi…
- Boş yere oraya kadar yönünü tutma Adem!
….
- Ööyle bir dönüş yapıyorsun ki zaten yönünü kaybediyorsun!
O’nun da yurt ihtiyacı var anlatıyorum hadiseyi,
- Fena değil yurt

- Yirmi bin lira depozitosu var ama formalite!
diyorum, seviniyor en azından beraber olacağımız için gurbet ellerde…
Sayılı gün çabuk geçiyor, veda zamanı geldi Ünye’ye…
Bir elimde telis çuvalda yorgan, diğerinde bavul…
Eray Turizmin Ankara otobüsü marifetiyle Ankara’ya gidilecek…
Annem ağladı, kız kardeşim ağladı ardımdan…
Babam yurtdışında…
Otobüsün camına kafamı yasladım, bir sürü şeyi ardımda bırakmanın verdiği karmakarışık düşünceler içindeyken otobüs hareket etti…
Saat 23:30…
Ünye ağlıyordu…
Aylardan Eylül’dü…
Yağmur yağıyordu….
Sabaha karşı vardık Ankara’ya, aydınlanmamıştı hava daha…
Yorganı ve bavulu aldım birer elime…
Taksici beni götürmek istemiyor başka bir tane bul diyor, şaşırıyorum…
Almıyor beyefendiler, çünkü Ulus yakınmış…
- Ulusun yakın olduğunu biliyorsun ama, atın hangi ayağının havada olduğunu biliyor musun akıllım?
Suratsız taksici şaşkın şaşkın bakıyor sadece…
Neyse insaflı bir tanesi çıktı yurda gittim…
Kapıyı açtı uykulu birisi, numara kaç dedi ve beni odaya kadar çıkardı…
Hemen yattım uyudum…
Uyandığımda çoktan öğle olmuştu…
Hemen kalktım Adem’i aradım. Zira gurbetteki ilk günümü yalnız geçirmek istemiyordum.
Ama yok .
Anons ettiriyorum, dahili anons sisteminden, bekliyorum gelen giden yok…
Anlaşılıyor ki kayıp Adem. Ne yapalım Onsuz keşfetmeye başlayacağız bu şehri.
Çıkıyorum yurttan Ulusa kadar gidiyorum başka bildiğim bir yer yok, bakıyorum ayaklarının hepsi yere basan atının üstünde duran Atanın heykeline, sonra kaybolurum endişesiyle geldiğim yerden geriye, Çankırı Caddesinden Dışkapı istikametine doğru biraz gidip dönüyorum, çok sıkılıyorum tekrar Dışkapı, oradaki sinemaya iki film birden birinin yarısında giriyorum diğerinin yarısında çıkıyorum.
Sıkıntı basıyor beni.
Yurda dönüyorum yok işte yok adı batasıca…
Akşam geç saatte geliyor Adem.
- Ya nerdesin?
- Arkadaşlarla Anıtkabire gittik
- Ulan gün boyu seni aradım, çatladım sıkıntıdan.
Neyse gelmişti artık, tanıdık biri vardı sohbet edecek. Tanıştıkları ile tanıştık, çemberi büyültmeye başladık. Bazıları birkaç yıldır yurttalar.
- Depozito aldı değil mi Reşit sizden?
- Verdik ama formaliteymiş.
- Yaa formalite, yine yaptı yapacağını
- Ne oldu ki?
- Bu her yıl böyle yapar yenilerden alır depozitoyu bir daha geri vermez, taahhütname de imzaladınız değil mi?
- Evet ama formalite
- Su için üzerine, adam bunun üzerine kurmuş sistemini
- Ben alırım paramı arkadaş
Sonra anlatıyor yeni tanıştığımız arkadaş, kimler neler yapmadılar, ne kavgalar ne polisler adamda tapu gibi belge var. Mümkünü yok alamazsın.
- Görürüz
diyorum.
- Göreceğiz
diyor.
Zaman sonra Kredi Yurtlar Kurumunun listeleri asıldı, gittik baktık ismim yok. Yani devlet yurdu çıkmamış bana. Üzülüyorum…
Ne yapalım, sokakta değiliz ya tesellisi ile kendime geliyorum ve fakat bu yurtta kalmam mümkün değil. Sevemedim bir türlü, kahvaltı kuyruğu, tuvalet-lavabo kuyruğu, hele banyo sırası. Yok yok mümkün değil.
Banyoda gazlı termosifonlar var lakin gaz yok, arada geliyor o da ilk girenlerin işine yarıyor sonra girdiysen buz gibi su.
Çözümü rüşvet vermekte buluyorum, görevliye bir avuç fındık veriyorum, sabah erkenden ilk beni kaldırıyor haydi çabuk ol, yakıyorum kazanları diye.
Ama yok ben buraya daha fazla dayanamam. Bir yolunu bulup ev filan bulmalıyım, fakat bu depozito işi de kafamı kurcalıyor. İyi para o zamanda.
Yurttaki on beşinci günümüzde, Adem geldi heyecanla:
- Ben ayrılıyorum
- Ya nereye
- Bizim okulun yakınında yaşlı bir kadının yanına
- Nasıl yani
- Biz yaşlarda bir oğlu var, üç tane de pansiyoner öğrenci alıyormuş oraya gidiyorum
Eyvah Adem de gidiyor. Sıkıntı bastı beni yine.
- Ya Adem, bana da yer yok mu orada?
- Biri daha gelecekmiş
- Konuş beni alsın
Telefon ettik ev sahibesine, akşama kadar süre vermiş karar vermek için gelmezse olur dedi.
Sıkıntım bu kez heyecana dönüştü. Eşyalarını topladık Adem’in, bindik taksiye gittik kalacağı eve. Tanıştık, Güzin’di adı yaşlı kadının, Adem’i yerleştirdikten sonra döndüm yurda akşamı iple çekiyorum, acaba gidebilecek miyim.
Akşamoldu beklenen telefon geldi, diğer çocuk vazgeçmiş tamamsın dediler. Havalara uçtum.
Hemen topladım eşyalarımı atladım taksiye doğru Keçiören Bulut Sokak, Bulut Apartmanına.
Güzin Teyze sayıyor şartları; otuz bin lira aylık, her şey dahil full pansiyon, çamaşır ve ütü dahil.
Deniz, Güzin Teyzenin oğlu yaşıtız, diş hekimliğinde okuyor. Aydın’lı Yıldıray, Ankara Tıpta okuyor, Adem ve ben toplam beş kişilik bir aile oluverdik birden. Ne güzel, bir evimiz var artık.
Çay içerken sohbet açılıyor, Adem depozitoyu alamadığını anlatıyor, Güzin Teyze bana soruyor aldın mı diye
- Ben alırım diyorum gayet iddialı. Ama alabileceğimi sanmıyorum. Anlatılanlara bakılırsa hiç alan olmamış, birinin abisi polismiş gelmiş zorlamış ama vermemiş adam.
Ertesi gün Pazar, öğle saatlerinde gidiyorum yurda, ayrıldığımdan haberleri yok, arkadaşlarla konuşuyoruz, ayrıldığımı söylüyorum.
- Ben şimdi gideceğim ve depozitoyu alacağım
- Tabi, tabii
diyor arkadaşlar gülüşüyorlar birbirlerine bakaraktan…
- Ben Ünyeliysem adım da Kuşcu ise alırım arkadaş!
- Alırsın alırsın
- Üçün birini
Çıktım müdüriyete, ama hala bir planım yok, doğruyu söyleyerek almam da mümkün değil, çaldım kapıyı, daldım içeriye,
- Buyur Kuşcu
- Abi kolay gelsin
- Sağol
Çok üzgün bir ifadeye bürünüyor ve başlıyorum oynamaya,
- Abi ben ayrılmak durumundayım
- Hayırdır, neden?
- Abi biliyorsun, geçen hafta Ünye’ye gittim
- Ee?
- Babamın hasta olduğunu söyledilerdi
- ….
- Gittim ne göreyim, rahmetli olmuş, söylememişlerdi bana giderken
- Hadi yaaa
- ….
- Allah Rahmet eylesin, başın sağ olsun
Nerdeyse kendim de inanıp ağlayacağım.
- Sağ ol Abi
- Nereye çıkıyorsun peki?
- Abi geçimimizi babam sağlıyordu, başka bir gelirimiz de yok
- ….
- Halam var burada hiç istemiyorum ama mecburen onun yanına çıkacağım, başka çarem yok, bir de ayarlayabilirsem, iş bulup çalışacağım.
- Yapma yaa üzüldüm şimdi
- Ne yapalım abi, çare yok!
- ….
- Neyse abi kaçayım ben, her şey için sağ olun
- Dur dur nereye?
- Gidiyorum Abi
- Senin harçlığın da yoktur şimdi?
- Yok valla Abi
Onu bitirdiğim andı, tamam bu iş dedim kendi kendime gayet üzülerek!
Döndü arkasındaki kasayı kocaman anahtarıyla açtı, içinden yirmi bin lira aldı, bana dönerek
- Bak kimseye vermiyoruz depozitoyu biliyorsun
- Biliyorum Abi
- Al bunu senin ihtiyacın var buna
- Sağol Abi
- Kimseye söylemeyeceksin ama
- Söylemem Abi
- Söz mü?
- Söz!
Aldım parayı bir an önce çıkmak ve dışarıda kahkaha atmak istiyordum. Sarıldık çıktım.
Arkadaşlar aşağıda merakla bekliyorlar.
- Ne oldu aldın mı üçün birini?
- Söylemem söz verdim!
- Ne sözü?
- Söyleyemem
Cebimden çıkardım paraları, suratlarına doğru salladım pis pis sırıtarak
- Buna para derler, az önce depozitoydu bu! Ama söylemem aldığımı!
- Ulan helal olsun sana
- Ben demedim mi size?
- ……
- Bana Ünyeli derler, yazın bunu yurdun duvarlarına
- ……..
- Haydi eyvallah hakkınızı helal edin
Arkadaşlarla ayrıldık eve geldim olanları anlattım, Güzin Teyze biraz paragözlülüğünden
- Aferin Meemet, gördün mü Adem almış parayı
- Almış valla helal olsun
O parayla bir sürü hediye alıp Ünye’ye gittim…
Kızgındı bana, tanımazdan geldi…
- Naber lan Ünye
dedim, güldü…
Tanıdı beni, kucaklaşıp barıştık…
Aradan yıllar geçti, yaşlandık, Ünye’ye senede birkaç günlüğüne gidip gelebiliyorum artık, her defasında kucaklar beni ana şefkatiyle…
Taa o zamandan beri, ne vakit geri dönsem ağlar…
Ben hep yağmurla ayrıldım oradan….
Ünye’den…


Mehmet KUŞCU
Eylül 2006

2 yorum:

komodor dedi ki...

Abi buna bayıldım hem okudum hem de kendi kendime güldüm güldüm defalarca,hakikaten harikaydı.Aslında uzun yazıları okumuyorum ama buna hayır diyemedim abi aramızda kalsın ta ozamanda uyanıkmışsın=)

Yavuz Halıcı dedi ki...

Ayrılış Ünye'den ana kucağından, baba ocağından..
Liseyi Ordu'da okudum. Genelde haftasonları gelirdim. Ama ayrılmıştık ve artık resmi kayıtlara da girmişti Ünye'den ayrılışımız. Daha sonra ise üniversite için İstanbul. Dahası yok..
İlk ayrıldğımda kardeşim Kültigin 5 yaşındaydı. Şimdi 15. Sorarım ara ara kendime bu 10 senesinin ne kadarında vardın ? Toplasan kaç ay kaç gün kaç saat eder ?